Säter, Stockholm’ün yaklaşık 200 kilometre kuzeyinde bulunan küçük bir İsveç kasabasıdır. 1990’lı yıllarda Säter’de bölgedeki en önemli psikiyatri tesislerinden biri vardı. Bir banka soyan Noel Baba kılığına girmiş bir adam tutuklandığında ve onun hapishaneye gönderilmek yerine bakıma kapatılma talebi üzerine Säter psikiyatri tesisinin kapıları ona açıldı. Polise adının Thomas Quick olduğunu söylemesine rağmen aslında adı Sture Bergwall’du.
Sture Bergwall, Säter’de geçirdiği ilk aylarda hemen ilginç bir hasta haline geldi. Terapi sırasında doktorlara çocukluğunda babasının cinsel tacizine uğradığını anlatan Sture’un küçük kardeşi Simon’ı babasının öldürdüğünü ve kendisinin de cesetten kurtulduğunu söyledi. Ancak Simon’ın varlığına dair hiçbir kanıt yok gibi görünüyordu.
1993 yılında Bergwall’un doktorlarla yaptığı ve polisin tanık olduğu görüşmeleri, Johan Asplund cinayetini itiraf etmesiyle bir dönüm noktasına ulaştı. Asplund, 1980 yılında ortadan kaybolan on bir yaşında İsveçli bir çocuktu. Bu cinayetin çözülemez olduğuna inanılıyordu. Bergwall, çocuğu öldürmekle kalmayıp vücudunun bazı kısımlarını da yediğini söyledi.
Bergwall, 1988 yılında Norveç’in Drammen kentinde dokuz yaşındaki Therese Johannesen’i öldürdüğünü söyleyerek sözlerine devam etti. Kafasını taşla parçalamıştı. Küçük kızın cesedinin yerini tespit etmek için Bergwall olay yerine getirildi ancak polis bulamadı.
Bergwall mahkumiyeti boyunca 1963 ile 1993 yılları arasında İsveç, Norveç, Danimarka ve Finlandiya’da işlediği otuz dokuz cinayeti itiraf etti. Bergwall kısa sürede Avrupa’nın en ölümcül seri katili oldu. Buna göre 1994 ile 2001 yılları arasında bu cinayetlerin sekizinden hüküm giydi.
Ama Kimseyi Öldürmedi
Bu sekiz cinayet söz konusu olduğunda Bergwall’un suçluluğunu tam olarak kabul edecek hiçbir adli kanıt mevcut değildi. Tüm mahkumiyetler onun itiraflarına dayanıyordu.
2008 yılında Hannes Råstam adlı İsveçli bir gazetecinin hâlâ Säter’de bulunan Bergwall ile konuşmasına izin verildi. Toplantı sayesinde Råstam, Bergwall’un aslında bir katil olmadığını, sadece deli olduğunu anladı. Böylece Bergwall’un doktorlarla yaptığı tüm görüşmeleri, polis sorgularını ve ardından gelen mahkeme duruşmalarını incelemeye başladı. Kötü tedavinin yalan itiraflara yol açtığını ve Bergwall’un şimdiye kadar kimseyi öldürmediğini öğrendi.
Råstam ayrıca Bergwall’un, Säter’de geçirdiği ilk aylarda günlük olarak serbest bırakıldığında, faili meçhul cinayetleri araştırmak için Stockholm’deki Kraliyet Kütüphanesi’ne gittiğini de öğrendi. Sonuç olarak, kendisine öldürülmesiyle ilgili çok kesin sorular sorulduğunda belirsiz yanıtlardan fazlasını veremedi.
Sonunda Bergwall tüm itiraflarını geri çekti ve 2008 ile 2013 yılları arasındaki tüm mahkumiyet kararları iptal edildi. Artık özgür ve İsveç dışında yaşıyor. Bergwall’un davası İsveç tarihindeki en büyük adalet hatası olarak görülüyor.