Bolu’nun Yuva köyünde Temmuz 2022’de yaşanan, 1 kişinin öldüğü, aralarında çocukların da bulunduğu 147 kişinin de etkilendiği içme suyundan kaynaklı zehirlenmelere ilişkin haklarında 15 yıla kadar hapis istemiyle dava açılan 5 sanığın yargılanmasına başlandı.
Bolu 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya, tutuksuz sanıklar köy muhtarı M.E, İl Özel İdaresi Su ve Kanal Hizmetleri Müdürü M.A.A, İl Sağlık Müdürlüğü Halk Sağlığı Hizmetleri Başkanı Ü.B. ve İl Sağlık Müdürlüğü’nde görevli hemşirelerden B.K. katılırken, hemşire F.İ. duruşmaya gelmedi. Sanık avukatları ile olaydan etkilenenler ve avukatları da duruşma salonunda hazır bulundu.
Kimlik tespiti ve iddianamenin özetinin okunmasından sonra savunma yapan köy muhtarı M.E. köylerinin kalabalık olduğunu, bu nedenle sık sık su problemi yaşadıklarını iler sürdü.
Su sorununu gidermek için sondaj kuyusu kazdıklarını aktaran M.E, “Buradan depoya su basarken arızalar yaşandı. Mahalleye su veremiyorduk. Bu nedenle farklı su kaynağı aramaya başladık. Yıllardan beri kullandığımız 2 farklı yayladaki suları köye getirdik. Bu su da yetmedi. Cami önündeki şadırvana da buralardan bağlantı yaptık.” diye konuştu.
M.E, su deposunda bulunan klor cihazının kullanılmadığı iddialarına ilişkin, “Zehirlenme olayının olduğu zaman sağlıkçı arkadaşlar geldi, depoya baktılar ve ‘Klor çıkmıyor.’ dediler. Klor cihazı çalışıyordu. Kesinlikle eminim. Özel İdaredeki yetkiliyle görüştük. O da makinenin çalıştığını gördü. Klor cihazını kullanmak için teknik bilgi ve eğitimin de yok.” dedi.
Olayın yaşandığı Kurban Bayramı öncesinde mahallenin su şebekesinde patlak olduğunu, bunun hızlıca tamir edildiğini anlatan M.E. tamir yapıldıktan sonra depoya klor ilavesi de yaptığını söyledi.
M.E, mahalleye su sağlayan depo eski olduğu için detaylı temizlik yapma imkanlarının olmadığını dile getiren M.E, “Depomuz zaten yüzeysel temizleniyor. Depolar çok eski. Temizlik konusunda eğitim ve bilgimiz de yok. Ayrıca maddi bir kaynağımız da yok. Temizliği yılda 2 defa yapardık. Depolarımız eski, içinde fayans yok ve dökülmüş şekilde. Bu olayın depo temizliğinden kaynaklandığını düşünmüyorum. Öyle olsa öncesinde de çıkardı bu olay. Bayramdan önce çok yağış oldu. Bu yağışlar nedeniyle depo kirlenmiş olabilir.” ifadelerini kullandı.
Avukatların, su deposuna su basılan sondaj kuyusu yakınında kimyasal yük taşıyan kamyonların yıkandığı kaçak tesis bulunduğunun doğru olup olmadığı sorusuna M.E. “Çimento fabrikasının atıklarının, depo yakınında yıkandığı ve döküldüğüne yönelik görgüm ve bilgim yok. Yıllardan beri çimento nakliyesi yapan bir firma var. Fabrika otoparkı kapatılınca araçların park edilmesi ve yıkanması için bir alan oluşturuldu. Mücavir alan olduğu için burayı yaparken bize de sormak zorunda değil. Arazi de kendi akrabasına ait. İçeride ne yaptığı konusunu da bilmiyoruz.” şeklinde yanıt verdi.
M.E. köy deposuna su kaynağı sağlayan ve yayladan gelen su hatlarının kim tarafından ne amaçla yapıldığı sorusunu, “Bölgede bulunan bir kaynağı depoya katmak için Özel İdareden ekip talep ettik. Tahsissiz sular proje kapsamında yer almamaktadır. O dönemde ekipler geldiler ve 2 farklı yaylada bulunan suları depoya aktardık. Özel İdareye ait iş makinelerini tahsissiz proje için kullandık.” diye cevapladı.
“Depoların temizlenmesine ilişkin kararlar uygulanmıyor”
İl Özel İdaresi Su ve Kanal Hizmetleri Müdürü M.A.A. da hakkındaki suçlamaları kabul etmedi.
M.A.A, 2021’den bu yana Su ve Kanal Hizmetleri Müdürü olarak görev yaptığını, su depolarının temizliği ve takibiyle ilgili 2015’ten bu güne kadar 4 toplantı yapıldığını aktararak, “Son toplantı 2019’da yapılmış. Depoların yılda iki kez temizlenmesi ve buna ilişkin tutanakların ilgili merciye gönderilmesi ve takibi hususunda oybirliğiyle karar alınmış. Bu kararların hiçbirinin uygulanmadığı, takibinin yapılmadığı ve denetlenmediği aşikardır. Ayrıca bana depo temizliğinin denetim ve takibinin yapılması konusu da resmi yazıyla herhangi bir tebliği ve tebellüğ işlemi de yapılmadı.” dedi.
Sanık M.A.A, 2015’te alınan karar kapsamında su depolarının temizliğinin denetlendiğine ilişkin hiçbir tutanak bulunmadığını dile getirdi.
Avukatların sorularını yanıtlayan M.A.A, bölgede bulunan yıkama tesisi hakkında 2 CİMER ve şahsi şikayetleri olduğunu dile getirerek, bu ihbarlar üzerine bölgede yaptıkları kazılarda yıkama tesisinin altında cami şadırvanına ve su borusuna giden hatlar belirlediklerini kaydetti.
“Bu içme suyuna mutlaka müdahale var”
M.A.A. bu borularda 3 tamir izi gördüklerini aktararak, “Bu tesiste tavuk gübresi ve kimyasal malzeme taşıyan kamyonlar yıkanıyormuş. Böyle bir yerde bunların toprağa sızmaması ve patlak borulardan depoya girmemesi mümkün değildir. Bilirkişi ekipleri buradan numune aldılar ama mikrobiyolojik denetim yapılmadı. Sadece arsenik kontrolü yapıldı. Bu nedenle de ‘E. Coli’yi enfekte eden asıl unsur bulunamadı. Bu içme suyuna mutlaka müdahale var.” ifadelerini kullandı.
Köyde, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Müdürlüğü tarafından 11 Şubat 2022’de tespit edilen kirlilik oranının yüze 70 olduğunun doğru olup olmadığı yönündeki soruya M.A.A, “Bu genel kirlilik, zehirlenme vakalarından önce de böyleydi. Şimdi de böyle. Önlemler alınıyor ama sonuç alınamıyor. 21 Haziran’da alınan numunenin sonuçları bize temmuz ayında tebliğ edildi. 21 Haziran’da ‘E. Coli’ 39 iken filyasyon ekibi müdahale ettiğinde 50 seviyesindeydi. İlkbaharda temiz olan depo yaz aylarında kirlendi. Aynı tarihlerde tüm mahallelerden numune alındı. Ama onlarda zehirlenme olmadı.” cevabını verdi.
İl Sağlık Müdürlüğü Halk Sağlığı Hizmetleri Başkanı Ü.B ise zehirlenme olayının yaşandığı tarihlerde izinli olduğunu söyledi.
Sulardan ne zamana numune alınacağının belli olduğunu ve kırsal kesimde yılda 2 defa numune alınarak denetim yapıldığını ifade eden Ü.B. “2016 yılı içinde su kalite sistemi devreye alındı. Bundan önce ülkede suyla ilgili idareler eğitimlere tabi tutuldu. Görevlileri belirlenip yetkilendirmeler yapıldı. Biz de ilde Özel İdareler ve belediyelerden görevlendirmeler yaptık.” dedi.
Ü.B, bu sistem sayesinde analiz sonuçlarını Sağlık Müdürlüğü ile ilgili idarelerin aynı anda gördüğünü belirterek, “Bizim ayrıca kurumu bilgilendirmemiz gerekmiyor. 21 Haziran’da alınan sonuç 23 Haziran’da sisteme düştüğünde yetkili arkadaş sisteme girip sonucu görebilirdi. Ona göre önlemler alınabilirdi. Aynı çalışmanın İstanbul’da bulunan laboratuvardaki sonucu ise 8 Temmuz’da sisteme düşmüştü.” şeklinde konuştu.
“Su kirliliği ülke genelinde özellikle de kırsal kesimde yüzde 70-80 düzeyinde olur”
Kırsa bölgelerde su kirliliğinin her zaman görüldüğünü dile getiren Ü.B, “Su kirliliği ülke genelinde özellikle de kırsal kesimde yüzde 70-80 düzeyinde olur. Belirli dönemlerde bu konularda hazırlanan raporlar Özel İdarelere sunulmuştur. Ben olayın yaşandığı bu dönemde bir önlem alıp almadığımı hatırlamıyorum. Ama Özel İdare muhtarla iletişime geçmeliydi.” ifadesini kullandı.
İl Sağlık Müdürlüğü’nde görevli hemşire B.K. de hakkındaki suçlamaları kabul etmedi.
B.K. 13-14 Temmuz’da “Bulaşıcı Hastalık Surveyans ve Erken Uyarı Sistemi” (İZCİ) nöbetinin kendisinde olduğunu aktararak, “O tarihte icapçı olarak görev yaptım. Sisteme bakmadım. 2,5 yıldır bu görevi yapıyordum. Genelde de sisteme bakılmazdı. Belirli dönemlerde bakılırdı. Ayrıca bize ‘hafta içi bakılsın’ denildi. Benim bu sistemle ilgili de bir eğitimim yok.” şeklinde konuştu.
Duruşmada, daha sonra kendileri ya da çocukları zehirlenen müştekilerin kimlik tespitleri yapılarak davaya katılma talepleri alındı.
Duruşma, verilen aranın ardından avukatların savunmalarının alınmasıyla devam ediyor.
Olay
Yuva köyünde geçen yıl temmuz ayında Kurban Bayramı’nın ardından içme suyundan kaynaklı kusma ve bulantı şikayetiyle aralarında çocukların da bulunduğu 148 kişi hastanelere başvurmuş, 1 kişi yaşamını yitirirken, 147’si taburcu edilmişti.
Ankara’da çeşitli hastanelere nakledilen bazı hastalara, kanlı ishalle ortaya çıkan, anemi ve akut böbrek yetmezliğiyle seyreden Hemolitik Üremik Sendrom (HÜS) tanısı konulmuştu.
Eyüp Ertem’in şebeke suyunda tespit edilen “koli basili” bakterisinden kaynaklanan enfeksiyona bağlı yaşamını yitirdiği belirlenmişti.
Bolu Cumhuriyet Savcısı İsmail Hakkı Özcan tarafından hazırlanan 14 sayfalık iddianame, sanıklar M.A.A, Ü.B. ve M.E. hakkında “taksirle bir kişinin ölümüne ve birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma” suçundan 2 yıldan 15’er yıla kadar, B.K. ve F.İ. hakkında ise “görevi kötüye kullanma” suçundan 3 aydan 1’er yıla kadar hapis cezası isteniyor.