‘Mutluluk’ vaizleri, vaazları ve pazarı

İçinde bulunduğumuz müphemlik ve kaygı çağında iki kavram öne çıkıyor: Depresyon ve mutluluk. Her ikisi de adeta birbirinin tamamlayıcısı, birbirinden beslenen iki gerçek.

Dibe çöken ya da çökmeye teşne insana hemen “pozitif olma” dersleri veriliyor, bir “tedavi” öneriliyor. Önerilerin derhal eyleme dökülmesi isteniyor. Başka bir deyişle depresyon salgınında “panzehir” olarak “pozitiflik” devreye sokuluyor. Hastalığı yaratan sistem; başarı, dinçlik ve verim için “mutlu” bireyi şart koşuyor. Haliyle yaşama olumlu bakmayı öğütleyen psikologlar, mutluluk uzmanları ve kişisel gelişimciler, pragmatizmin çarklarını döndürürken ayağa kaldırmaya çalıştığı bireyin “iyi yaşaması” için uğraşıyor. Dolayısıyla mutluluk, alınan ve satılan (alınıp satılabileceği düşünülen) bir şey ya da ürün olarak görülüyor.

Psikolog Edgar Cabanas ve sosyolog Eva Illouz, “mutluluk hastalığı”nın ardındaki iktisadi düzeni ve pazarı incelediği ‘Mutlu Yurttaş İmalatı’nda, reçete yazanların manipüle etme gücünü ve mutluluk vaazlarını ortaya koyuyor.

‘DAHA İYİ BİR İNSAN’ VE ‘DAHA İYİ BİR YAŞAM’ AMBALAJI

Cabanas ve Illouz, her şeyden evvel, mutluluğu anlama biçimimizin değiştiğini; işin içine ölçmenin girdiğini, burada da tektipleşme ve idealleştirmenin söz konusu olduğunu hatırlatıyor. Diğer bir ifadeyle olumsuzlukları bastıran bir fikir ve eylem haline getirilen mutluluk, pazarlanıp satılıyor ve yaşamın özü gibi sunuluyor. Mutlu insan ise “bireyci, kendine sadık, dayanıklı, kendisini motive edebilen, iyimser ve yüksek duygusal zeka sahibi” olarak takdim ediliyor.

“Tasarlanabilen”, “öğrenilen” ve “öğretilen” mutluluğun, insanın ayağına takılan eşikler ve karşılaştığı engeller için bir “şifa”ya dönüştürüldüğünü anımsatan Cabanas ve Illouz, aynı zamanda kişiden kişiye aktarılan ve ihraç edilen bir ürün haline getirildiğini söylüyor: “Mutluluk arayışı, aslında kişisel gelişim kitabı yazarları, yaşam koçları, iş insanları, özel kurumlar ve vakıflar, Hollywood, talk-showlar, ünlüler ve elbette psikologlar dahil olmak üzere, politik olmayan çok çeşitli aktörlerin yardımıyla yayılıp ilerletilen Kuzey Amerika kültürünün en belirgin ihracatlarından ve başlıca politik ufuklarından biridir. Bununla birlikte yakın geçmişte, mutluluk arayışı aslen Kuzey Amerika’ya özgü bir politik ufuk olmaktan çıkıp katı, ampirik bilimin yanında (ve onun karmaşıklığıyla) faaliyet gösteren milyarlarca dolarlık küresel bir endüstri haline gelmiştir.”

Mutlu Yurttaş İmalatı, Edgar Cabanas ve Eva Illouz, Çevirmen: Tufan Göbekçin, 256 syf., İletişim Yayınları, 2023.

Zamanımızın vaizleri olan “iyi yaşam” pazarlamacılarına şüpheyle yaklaşan Cabanas ve Illouz, mutluluk arayışının ve reçetelerinin kişiyi sınırlandıran, yönlendiren ve bir örnekleştiren tarafına yoğunlaşırken yaratılan “mutluluk biliminin” tutarsızlıklarına ve kofluğuna dikkat çekiyor. Bununla birlikte, farklı sosyolojik ve kültürel geçmişe sahip kişilere “aynı formüllerin” sunulmasını kıyasıya eleştiriyor. “Daha iyi bir insan” ve “daha iyi bir yaşam” birer slogan olmaktan çıkarılıp “hedef”e ve satılan paketin ışıltılı ambalajına dönüştürülüyor. Başka bir deyişle dünyanın dört bir yanına matbu “mutluluk stratejileri” ihraç edilince satıcısı belli ve alıcısı hazır; terapiler, hizmetler ve ürünlerden mürekkep bir pazar oluşuyor. Bu pazarın en önemli öğesi ya da ürünü ise “mindfulness öğretisi.” Yazarların bu noktadaki notu önemli: “Mindfulness, önceliklerimizi içimize çevirmenin herhangi bir yenilgi veya umutsuzluk gerektirmediği, daha ziyade çılgın ve çalkantılı bir gerçeklikle kendimizi geliştirmenin ve güçlendirmenin en iyi yolu olduğu mesajını verir. Üstelik bunu, spiritüel bir aura veya daha bilimsel ve seküler bir dille süsleyerek insanları, kendine inanırsa, sabırlı olursa, yargılayıcı olmayı bırakırsa ve boş vermeyi öğrenirse, hayatta işlerin yoluna gireceğine inanmaya teşvik eder. Bu bağlamda mindfulness eğitimi, insanlara içsel ve otantik manzaraya odaklanmayı, şimdiki ânı ve otantik duyguları kucaklamayı, hayattaki en küçük şeylerin tadını çıkarmayı, ilgi alanlarına öncelik vermeyi ve çevre koşullarına bakmaksızın olumlu, endişesiz ve dayanıklı tutumlar sergilemeyi öğretir.”

SÜRDÜRÜLEBİLİR MUTLULUK ENDÜSTRİSİ

Cabanas ve Illouz, mutluluk satışıyla bireyciliğin atbaşı gittiğini ve “bireyci kişisel sorumluluk alma” mantrasının, kaygı ve müphemlik çağında çok iş gördüğünü hatırlatıyor. Böylece mutlu gibi görünme sunumunun ve özsaygı yapbozunun önemli bir parçası tamamlanıyor.

Yeni ekonomik modellere ve onların pazarladığı yaşam biçimlerine uyum sağlamayı kolaylaştırabilecek formüller üretilirken bu süreçte yazarlara göre, “verimli” ve “başarılı” insan sermayesini diri tutmak için “sorumluluk üstlenen uzmanlar” hayatımıza giriyor: “İnsan ve ekonomik davranış hakkında hümanist psikoloji, kişisel gelişim literatürü ve koçlukta halihazırda mevcut olan çeşitli anlayışlardan güçlü bir şekilde etkilenen pozitif psikoloji, neoliberal kapitalizme özgü yeni ortaya çıkan ekonomik ve kurumsal talepleri tam olarak karşılayan yenilenmiş bir insani ihtiyaçlar ve mutluluk söylemi sundu.”

Pozitif psikoloji kişilere, dayanıklı olma ve endişelenmeme çağrısı yaparken stres altında bile çalışmayı (veya yaşamayı) sürdürme ve talihsizlikler karşısında “kendini toparlayabilme” yollarını öğreterek verimi artırma ve başarıya ulaşma formülleri sunuyor. Bu da bireyin iyiliğinden ve sağlığından çok mutluluk pazarının sürdürülebilirliğine ve büyümesine yarıyor.

Cabanas ve Illouz, bahsi geçen pazarı ve mutluluk endüstrisini eleştirirken olup biteni ortaya koyarak hem durumu özetliyor hem de unutturulan bir gerçeği anımsatıyor ‘Mutlu Yurttaş İmalatı’nda: “Popüler protestolar ve toplumsal değişim, birçok öfkeli ve kırgın vatandaşın birikiminden oluşuyor. Bu tür negatif duyguları, pozitif düşünme halısının altına gizlemek, toplumsal rahatsızlığın ve huzursuzluğun duygusal yapısını fiilen damgalamak ve utanılacak bir şey kılmaktır. Bazıları şüphesiz, belirsiz bir kolektif bilinç fikrine tutunarak çalışkan vatandaşları mutluluk biliminin faydalarından mahrum etmeye çalıştığımızı söyleyecektir. (…) Robert Nozick’in hayal ettiği ve Aldous Huxley’nin romanında kullandığı türden bir ‘deneyim makinesi’, bugün bizi kontrol etmeyi amaçlayan mutluluk endüstrisine eşdeğerdir: Sadece varlığımızı şekillendiren koşulları bilme kapasitemizi bulanıklaştırmak ve karıştırmakla kalmaz; aynı zamanda onları önemsiz kılar. Hayatımızın devrimci ahlaki amacı mutluluk değil, bilgi ve adalettir.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir